ABD ile Avrupa Birliği (AB) arasında 750 milyar dolarlık enerji ve 600 milyar dolarlık yatırım içeren dev ticaret anlaşması, yalnızca küresel ekonomi değil, otomotiv sektörü açısından da önemli sonuçlar doğurdu. “Tarihin en büyük ticaret anlaşması” olarak tanımlanan bu mutabakat, özellikle Avrupalı otomobil üreticileri üzerinde pozitif bir etki yarattı.
Bu gelişme, otomobil dünyasında yeni bir dönemin habercisi olabilir. Hem ABD pazarındaki gümrük tarifelerinin yeniden yapılandırılması hem de Avrupa merkezli üreticilerin hisselerinde yaşanan yükseliş, bu anlaşmanın etkisinin yüzeyin çok daha derinlerine inebileceğini gösteriyor.
Bu yazıda, anlaşmanın teknik boyutlarını, sektörel etkilerini, otomotiv devleri üzerindeki finansal yansımaları ve Türkiye otomotiv pazarı üzerindeki potansiyel etkilerini detaylı biçimde inceleyeceğiz.
Anlaşma, ABD Başkanı Donald Trump döneminde gündeme gelen gümrük savaşlarının ardından, transatlantik ilişkilerde yeniden dengeli bir iş birliği kurulması adına atılmış en önemli adım olarak görülüyor. Özellikle enerji ve sanayi sektörlerini kapsayan anlaşmada otomotiv sanayi özel bir yer tutuyor.
Anlaşma kapsamında Avrupa Birliği, ABD’den enerji alımını artırmayı ve toplamda 750 milyar dolarlık bir ithalatı kabul etti. Buna karşılık ABD ise Avrupa’dan yapılacak sanayi ürünleri ithalatında bazı gümrük tarifelerini kaldırmayı kabul etti. Ancak, otomotiv sektörüne ilişkin olarak ABD tarafı, AB’den gelecek otomobillere %15 oranında sabit bir gümrük vergisi uygulanacağını duyurdu.
Bu oran, mevcut gümrük seviyelerine göre yüksek olmakla birlikte, belirsizliğin ortadan kalkması ve yatırım güvenliğinin artması sebebiyle otomotiv sektöründe pozitif bir hava estirdi.
Anlaşmanın açıklanmasının ardından Avrupalı otomotiv devlerinin hisse değerlerinde ani artışlar yaşandı. Örneğin, Stellantis hisseleri %2,8 oranında yükselirken, Mercedes-Benz %2,2 oranında değer kazandı.
Bu yükseliş, piyasaların anlaşmayı kısa vadede olumlu değerlendirdiğinin bir göstergesi. Özellikle ABD pazarında güçlü varlığa sahip olan bu markaların yatırımcılar nezdinde yeniden güven kazandığı söylenebilir.
Yeni gümrük oranları, Avrupa merkezli markaların ABD pazarına yönelik üretim ve lojistik stratejilerini yeniden gözden geçirmelerine neden olabilir. Özellikle Stellantis ve BMW gibi markalar, ABD’deki mevcut üretim tesislerini büyütmeyi veya yeni ortaklıklar kurmayı değerlendirebilir.
%15’lik gümrük vergisi sabitlenmiş görünse de, bu oran Avrupa menşeili araçlar için ek maliyet anlamına geliyor. Bu durum, markaların maliyet dengelemesi yapması adına tedarik zinciri yapılarını yeniden organize etmelerini zorunlu kılabilir.
Örneğin; motor, şanzıman ve batarya gibi stratejik komponentlerin artık ABD içinde üretilmesi ya da ABD ile serbest ticaret anlaşması bulunan ülkelerde üretimi gündeme gelebilir. Böylece, ürün son montajının ABD’de yapılarak vergilerden kaçınılması hedeflenebilir.
Anlaşmanın detaylarında henüz açık şekilde belirtilmese de, elektrikli araçlar ve çevre dostu teknolojilere yönelik olası istisnalar konuşulmaya başlandı. Özellikle Tesla, BMW i Serisi, Mercedes EQ modelleri gibi segmentlerde, vergi indirimleri veya teşvik programlarının gündeme gelmesi bekleniyor.
600 milyar doları aşan AB yatırım taahhüdü, sadece enerji değil, otomotiv yatırımlarını da kapsıyor. Bu, önümüzdeki 5 yıl içinde başta elektrikli araç fabrikaları ve yazılım merkezleri olmak üzere çok sayıda yeni yatırım anlamına geliyor. Bu yatırımların ABD’ye doğrudan sermaye girişi sağlayacağı ve yeni nesil mobilite çözümlerine hız kazandıracağı öngörülüyor.
ABD’li teknoloji devleri ile Avrupalı otomobil üreticileri arasında yazılım tabanlı iş birlikleri artabilir. Google’ın Android Auto sisteminin yanı sıra, Amazon’un sesli asistanları ve Apple CarPlay entegrasyonları daha derin entegrasyonlara dönüşebilir. Bu iş birlikleri, özellikle Mercedes-Benz ve BMW gibi premium markaların dijital iç kabin altyapısını güçlendirmesi açısından stratejik değer taşıyor.
Türkiye, hem Avrupa otomotiv sanayisinin hem de ABD pazarına yönelik parça tedarik zincirinin önemli bir halkası. Bu yeni anlaşma, Türk otomotiv tedarikçileri için yeni ihracat fırsatları doğurabilir. Özellikle fren sistemleri, kablo demetleri ve döküm parça üreticileri bu süreçten pozitif etkilenebilir.
Türkiye’nin ABD ile doğrudan bir serbest ticaret anlaşması bulunmuyor. Bu nedenle Türkiye’den ABD’ye ihraç edilecek araç ya da parçalarda ek gümrük tarifeleri söz konusu olabilir. Ancak Avrupalı üreticilerin Türkiye’deki üretim tesislerinin (örneğin Ford Otosan veya Oyak Renault) bu konuda stratejik avantaj sağlayabileceği değerlendiriliyor.
Mercedes-Benz, BMW ve Audi gibi markalar halihazırda ABD pazarında güçlü bir marka imajına sahip. Bu markalar, anlaşma sayesinde oluşan öngörülebilir mali ortamı kendi lehlerine çevirebilir. Özellikle yüksek donanımlı SUV ve elektrikli modeller, ABD’li tüketicilerin ilgisini çekmeye devam ediyor.
Stellantis Grubu, Fiat, Chrysler, Peugeot ve Opel gibi markaları bünyesinde barındırıyor. ABD pazarına yönelik markalar arasında en çok çeşitliliğe sahip olan grup, vergi politikalarına uygun yeni yatırım hamleleriyle avantajını büyütebilir.
Her ne kadar %15’lik gümrük vergisi sektörel bir yük getirse de, ticaret savaşlarının sona ermesi ve yatırım ortamının netleşmesi otomotiv sektörü açısından istikrar sinyali olarak yorumlanıyor. Anlaşmanın kısa vadede Avrupalı üreticilere moral, uzun vadede ise küresel otomotiv endüstrisine yön verecek yatırımların önünü açtığı görülüyor.
Otomotiv sektöründe faaliyet gösteren tüm aktörler – üreticilerden tedarikçilere, teknoloji şirketlerinden distribütörlere – bu yeni döneme hazırlıklı olmalı. Türkiye de dahil olmak üzere küresel pazarlarda rekabetin yepyeni bir aşamaya geçeceği çok açık.
Yeni ticaret anlaşmasının kapsamı her ne kadar genel sanayi ürünlerini kapsıyor gibi görünse de, elektrikli araçlar (EV) bu sürecin en kritik başlıklarından biri haline geliyor. Zira gerek ABD gerekse AB, 2035 itibarıyla içten yanmalı motorlu araçların üretimini ve satışını sınırlamayı hedefliyor. Bu hedef doğrultusunda atılan her siyasi ve ticari adım, elektrikli mobilitenin yaygınlaşmasında belirleyici rol oynuyor.
Anlaşma kapsamında açıklanan %15’lik sabit gümrük vergisi, AB’den ABD’ye ihraç edilecek elektrikli araçlar için de geçerli olacak gibi görünüyor. Ancak bu durum bazı istisnalarla esnetilebilir. ABD’nin yerli üretimi destekleyen “Inflation Reduction Act (IRA)” yasası, ABD’de üretilen batarya ve araçlara ciddi teşvikler sunarken, AB üretimi EV’lere yönelik sınırlı esneklik sunuyor.
Bu noktada, BMW iX, Mercedes EQS, Audi Q8 e-tron, Peugeot e-208 gibi Avrupa menşeli elektrikli modellerin ABD satış fiyatları, gümrük vergisi nedeniyle bir miktar artabilir. Öte yandan, ABD pazarında yüksek alım gücüne sahip EV kullanıcıları bu farkı tolere edebileceğinden, satış hacimlerinde ciddi bir düşüş beklenmiyor.
Avrupalı otomotiv üreticilerinin bu süreçte ABD’ye doğrudan yatırım yaparak batarya üretim tesisleri kurma planları ön plana çıkıyor. Örneğin, Stellantis grubunun General Motors ile birlikte ABD’de batarya üretimine yönelik yatırım görüşmeleri sürerken, Volkswagen ve Mercedes-Benz de benzer planlara sahip.
Bu gelişmeler, Avrupa menşeili elektrikli araçların ABD pazarına daha düşük maliyetle giriş yapmasını sağlayarak, hem gümrük tarifesi baskısını azaltacak hem de yerel üretim teşviklerinden faydalanmalarını mümkün kılacak.
Elektrikli araçlar, klasik içten yanmalı modellere kıyasla daha fazla yazılım ve altyapı uyumu gerektiriyor. ABD ile AB arasında artan iş birliği sayesinde, şarj standartlarının (CCS, NACS gibi) ve yazılım protokollerinin ortaklaşması bekleniyor. Bu da, Avrupa üretimi EV’lerin ABD’de kullanım kolaylığını artırarak, satışları destekleyici bir etki yaratabilir.
Türkiye’nin elektrikli araç üretimi (örneğin Togg) açısından bu süreçte nasıl konumlanacağı da dikkatle izlenmeli. Türkiye, AB menşeili otomotiv markalarına parça tedariği sağlayan önemli bir merkez konumunda. Elektrikli araçlara özel batarya modülleri, kablolama sistemleri ve yazılım destekli sürüş sistemlerinin Türkiye’den ABD’ye dolaylı ihracat potansiyeli yüksektir.
Ayrıca, yerli üretim Togg’un ABD pazarına doğrudan giriş yapabilmesi için serbest ticaret anlaşmaları ve teknik uygunluk sertifikasyon süreçleri dikkatle yönetilmelidir. Aksi takdirde, Togg gibi markalar %15 gümrük vergisiyle karşı karşıya kalabilir.
KAMPANYALAR
15 saat önceMARKALAR
2 gün önceİNCELEMELER
25 gün önceSEKTÖREL
31 Temmuz 2025SEKTÖREL
31 Temmuz 2025MARKALAR
31 Temmuz 2025MARKALAR
31 Temmuz 2025MARKALAR
31 Temmuz 2025MARKALAR
31 Temmuz 2025KAMPANYALAR
31 Temmuz 2025MARKALAR
31 Temmuz 2025MARKALAR
31 Temmuz 2025MARKALAR
31 Temmuz 2025