“850 bin sürücü”, “araçların çevresel performansı yanıltıldı” iddiası, otomotiv sektöründe teknik, hukuki ve etik açıdan derin etkiler yaratabilecek bir dizi soruyu gündeme taşıyor. Üreticilerin, araçlara gömülü yazılımlarla test koşullarını algılayıp emisyon kontrol ünitelerini (ECU) geçici optimize etmesi iddiaya göre laboratuvar değerleri ile sahadaki gerçek değerler arasında büyük fark yaratıyor.
Bu haberde:
Bu tür yazılımların teknik olarak nasıl çalışabileceğini
Geçmiş örneklerden (özellikle “Dieselgate”) öğrenilen dersleri
İddiaları destekleyen ya da çürüten teknik parametreleri
Karşılaştırmalı tablo ile risk düzeylerini
Hukuki, düzenleyici ve tüketici açısından sonuçlarını
Türkiye özelinde olası etkileri
Geleceğe dönük senaryolar
şeklinde yapılandırılmış bir analiz sunuyorum.
Bu iddianın temelinde yatan soru: aracın ECU yazılımı, test koşullarını nasıl algılar ve bu duruma göre motor kontrol parametrelerini nasıl değiştirir? Teknolojik açıdan süreci adım adım ele alalım.
Emisyon testleri, standart döngüler (WLTP, NEDC, EPA, RDE gibi) altında yapılır. Bu döngüler; hız, ivmelenme, dingil yükü, frenleme, sıcaklık gibi parametreleri içerir. ECU yazılımı, bu parametrelerden bazılarını izleyerek “şu anda test yapılıyor” yorumu yapabilir.
Örneğin:
Sabit hızda değişmeyen yakıt haritası
Sabit yük değişimleri
Klima kapalı, radyo ve aksesuarların kapalı olması
Tekerlek rotasyon sensörleri & GPS verileri
Bu sinyaller, yazılımda önceden tanımlanmış test profilleriyle örtüştürülebilir.
Aracın ECU’su, test moduna geçildiğini algılarsa şu şekilde davranabilir:
EGR (Egzoz Gazı Resirkülasyonu), SCR (Seçici Katalitik İndirgeme), partikül filtresi rejenerasyon süreleri gibi parametreleri “temiz” değerlerle çalıştırır.
Adblue dozajı arttırılır; nitrojen oksit (NOx) emisyonu düşürülür.
Hava-yakıt karışımı, ateşleme zamanlamaları, turbo basıncı gibi motor kontrol haritaları test moduna uygun şekilde yumuşatılır.
Soğutma sistemi, katalizör sıcaklığı daha stabil tutulur.
Yakıt kesme değerleri, düşük devirlerde daha agresif optimize edilir.
Test sonlandığında, ECU, bu test modundan çıkar ve normal sürüş karakteristiğine döner: motor kontrolü daha agresif, emisyon sınırları zorlayıcı hale gelir.
Bu strateji esasen “defeat device” (ehliyet cihazı / yenilgi cihazı) konseptine girer. Bu kavram, test moduna geçildiğini algılayıp motor ayarlarını geçici olarak değiştiren yazılım bileşeni anlamına gelir. Volkswagen emisyon skandalında bu mekanizma tam da bu şekilde çalışıyordu.
Gelişmiş araç sistemlerinde, ECU yalnızca motor verisiyle değil, telemetri, OBD (On-Board Diagnostic) sensörleri, gaz analizörleri ve çevre verileriyle de çalışır. Sensörlerden:
O2 sensörleri
NOx sensörleri
Lambda sensörleri
Basınç / sıcaklık / hava kütlesi sensörleri
GPS / ivmeölçer/ jiroskop
elde edilen veriler, real-time olarak ECU’nun optimizasyon kararlarını yönlendirir.
Eğer sistem, test düzeyindeki verileri algılar ve yazılım bu duruma göre adaptasyon yaparsa, gerçek sürüş sırasında bu optimizasyon devreden çıkar ve emisyon değerleri yükselebilir.
Bu tip iddialara teknik olarak savunma yapılabilecek bazı noktalar:
Yazılımlar “maskelenmiş modlar” içerir; test modu kodları, normal mod yazılımından karmaşık biçimde gizlenebilir.
Yazılım imzaları, kod seviyesinde obfuscation (karıştırma) teknikleriyle şifrelenmiş olabilir.
ECU’daki yazılım versiyonları, OTA (over-the-air) güncellemeleri ile dinamik değiştirilir.
Forensik analiz, yazılımın içindeki “koşullandırılmış kontrol parametreleri”, “algoritmik eşikler”, “mod değişimi noktaları” gibi izler üzerinden yapılabilir.
Bu kompleks yapı, tüketici veya bağımsız kuruluşların yazılım kodunu tam olarak analiz etmesini zorlaştırır.
Bir iddia desteklenebilir şekilde doğrulanmak isteniyorsa:
RDE (Gerçek Dünya Emisyon) testleri ile laboratuvar değerleri karşılaştırılmalıdır.
Aracın OBD verileri, GPS + yakıt sarfiyat verisi, yol verisiyle eşleştirilip emisyon tahmini hesaplanabilir.
Kullanıcı bazlı telemetri verileri toplanarak istatistiksel analizler yapılabilir.
Bağımsız test laboratuvarları (UTAC, TUV gibi) “rastgele test sürüşleri” ile doğrulama yapabilir.
Bu doğrulama hatları, iddiaların teknik geçerliliğini incelemek için gerekli altyapıdır.
Bu tür iddialar tamamen teorik değil; birçok marka geçmişte benzer suçlamalarla karşılaştı.
2015 yılında ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), Volkswagen’in dizel motorlarında, araçların laboratuvar testlerinde düşük emisyon verdiğini, ancak gerçek koşullarda NOx değerinin 40 kata kadar daha yüksek olduğunu açıkladı.
O dönemde 11 milyon araç dünya çapında etkilendi.
Volkswagen, yazılımın “test koşullarında aktifleşen” bir mod içerdiğini kabul etti.
Bu skandal, otomotiv dünyasında “defeat device” kavramını meşhur hale getirdi.
Mercedes, Opel gibi markalar da testlerde benzer davranışla suçlandılar. Örneğin, Opel bir açıklamasında “test koşullarında algılayan yazılım kullanmıyoruz” dedi.
Porsche / Fiat-Chrysler / Renault gibi markalar bazı pazarlarda emisyon testi manipülasyonu iddialarıyla gündeme geldi. AB düzenleyicilerinin markaların test boşluklarını kullandığını ifade etmesi, bu tür stratejilerin yaygın olabileceğini gösteriyor.
Bu geçmiş örnekler, 850 bin sürücünün iddiasını yalnız bırakmıyor; teknik altyapı açısından benzer senaryolar tarihsel olarak kanıtlanmış durumda.
Aşağıda, farklı senaryolar için teknik risk düzeyleriyle birlikte bir karşılaştırma tablosu sunuyorum:
Senaryo | Manipülasyon Mekanizması | Teknik Karmaşıklık | Doğrulanabilirlik | Olası Emisyon Farkı | Tüketici / Davaya Etki |
---|---|---|---|---|---|
Test Modu Algılama + Parametre Rekalibrasyonu | ECU yazılımı, test koşullarını algılayıp motor haritalarını “temiz” modda çalıştırır. | Yüksek | Orta – OBD, telemetri analizi ile tespit edilebilir | %300–%1.000 artış | Davada güçlü argüman |
Yazılım Maskelenmiş Geçiş Noktası | Kodda gizlenmiş eşikler ile test mod komutu sunucudan tetiklenir | Çok yüksek | Düşük – kod analiz gerektirir | Yüksek | Teknik olarak zor ispat |
Kalibrasyon dışında test-dışı ayarlar | NOx dozajı, EGR, turbo mapları test modunda azaltılır | Orta | Yüksek – RDE testi ile ortaya çıkabilir | %100–%500 artış | Kanıt odaklı savunma zayıf |
Donanım tabanlı manipülasyon (söylenmemişse) | Sensör sapmalığı, bypass devreleri eklenmiş bileşen | Çok yüksek | Çok düşük – fiziksel inceleme gerekir | Belirsiz | Tüketici iddiasını desteklemesi şüpheli |
Bu tablo, iddia edilen manipülasyonun “sadece basit kod optimizasyonu” seviyesinden “karmaşık gizli kod stratejilerine” kadar geniş bir yelpazede olabileceğini gösteriyor. Davacılar açısından en erişilebilir ve güçlü argümanlar, RDE testi farklarını + OBD + GPS + telemetri analizlerini birleştiren senaryolardır.
Bir araştırmacı ya da teknik bilirkişi, bu iddiaları incelerken şu argümanları değerlendirecektir:
RDE fark analizleri: Laboratuvar ile gerçek sürüş arasındaki fark ciddi ise bu manipulasyonun göstergesi olabilir.
OBD ve telemetri kayıtları: Hız, yük, devir, NOx sensörü verileri bağlanarak anormallikler tespit edilebilir.
İstatistiksel analiz: Geniş sürücü grubu verileri toplanarak tutarsızlıklar ortaya çıkarılabilir.
Bağımsız test laboratuvarı sürüşleri: Rastgele araçları test koşullarında ve gerçek koşullarda test ederek karşılaştırma yapılabilir.
Kod incelemesi / ECU yazılım analizi (varsa erişim): kontrol algoritmaları ve mod geçiş noktaları incelenebilir.
Yazılım güvenlik & gizleme: Kod obfuscation, imza kontrolü, zor erişim mekanizmaları ile modların gizlenmesi.
Sensör sapmaları & toleranslar: Sensör doğruluk toleransı, test tolerans aralığı sınırlarının kullanılması.
Çevresel etki, sürüş koşulları farkı: Gerçek sürüşte sıcaklık, yol yüzeyi, yük, sürüş tarzı farklılıkları ile emisyon artışı açıklanabilir.
On-Board Diagnostic toleransları & tolerans bandı: Bazı test dışı davranışlar, OBD sistemine göre tolere edilebilir.
Yazılım güncellemeleri ve bakım kayıtları: Kullanıcının bakım geçmişi, güncelleme geçmişi ile uyumsuzluk iddianın zayıflığını gösterebilir.
Bu teknik karşı argümanlarla birlikte, davanın teknik yönü kompleks bir mühendislik + yazılım + veri analiz cephesine sahiptir.
Avrupa Birliği’nde Type Approval Regulation (Tip Onayı Yönetmeliği) ve Real Driving Emissions (RDE) test zorunluluğu vardır. Üreticiler, araçların hem laboratuvar hem gerçek koşullarda sınırları karşılamasını taahhüt eder.
Defeat device kullanımı AB mevzuatında açıkça yasaktır.
AB Komisyonu geçmişte otomotiv şirketlerini yüksek cezalarla karşı karşıya bırakmıştır.
Davalar genellikle toplu tüketici davası formatında, marka güven kaybı + manevi tazminat + teknik tazminat talepleri içerir.
Türkiye’de otomobil ithalatında CO₂, NOx, partikül emisyon limitleri yerelleştirilmiş olabilir. Ancak bu limitleri denetleyen kurumlar (TÜVTÜRK, Çevre Bakanlığı) laboratuvar testlerine güvenmek zorundadır.
850 bin sürücünün iddiası Türkiye genelinde büyük bir toplu dava potansiyeli yaratır.
Teknik bilirkişiler, ithal araçlarda ECU yazılımına erişim mümkün değilse dava savunması zorlaşabilir.
Türkiye’deki mevzuat, AB mevzuatına paralel şekilde yeniden şekilleniyor; bu tip davalar, sektör için caydırıcı etki yaratabilir.
Elektrikli araçlarda emisyon kontrolü motor içi yanma olmadığı için bu tip yazılım manipulasyonları daha sınırlıdır.
Ancak batarya yönetimi, enerji rejenerasyonu ve verimlilik haritaları gibi alanlarda “optimizasyon” stratejileri yazılımsal manipülasyon risklerini taşıyabilir.
Otonom sürüş sistemlerinde, test mod algılamaları gibi yazılım stratejileri güvenlik açısından kritik risk oluşturabilir.
ECU yazılımlarının şeffaf versiyonlandırılması, kod denetimi (auditing)
OTA yazılım güncellemelerinde imza kontrolü, kriptografik imza
Bağımsız üçüncü taraf laboratuvarların test protokolleri
Aracın gerçek sürüş verilerini (OBD + telemetri) üretici ile bağımsız kuruluşlara raporlama zorunluluğu
AB / Türkiye düzenleyicilerinin test protokol farklarını minimize etmesi
850 bin sürücünün iddiası teknik olarak “defeat device” konseptiyle örtüşüyor.
ECU yazılımları, test koşullarını algılayıp motor haritalarını geçici optimize edecek şekilde kodlanabilir.
Dieselgate örneği, bu iddiaların sektörde gerçekleştiğini somut şekilde göstermektedir.
Teknik analiz, OBD verisi, telemetri ve bağımsız testlerle desteklenmelidir.
Hukuki süreç karmaşıktır; teknik bilirkişi raporları kritik rol oynar.
Türkiye’de bu davanın sonucu, otomotiv sektöründe büyük tedirginlik yaratabilir; üreticiler yazılım şeffaflığı, kod denetimi ve test güvenliği konusunda baskı altında kalacak.
Geleceğe baktığımızda, elektrikli araçlarda bu tür manipülasyon riski azalabilir, fakat yazılım optimizasyon stratejileri her zaman dikkat gerektirecektir.
SEKTÖREL
15 gün önceSEKTÖREL
25 gün önceKAMPANYALAR
14 Ekim 2025KAMPANYALAR
14 Ekim 2025MARKALAR
14 Ekim 2025İNCELEMELER
14 Ekim 2025SEKTÖREL
14 Ekim 2025SEKTÖREL
14 Ekim 2025MARKALAR
14 Ekim 2025MARKALAR
14 Ekim 2025MARKALAR
14 Ekim 2025MARKALAR
14 Ekim 2025KAMPANYALAR
14 Ekim 2025